5 Eylül 2014 Cuma

Edebiyatın işlevi soruları derinleştirmektir


Söyleşi: Rozerin Doğan

Kitabın başında “Bu romandaki her şey hayal ürünüdür”  diyorsunuz. Bu ibareyi koyma ihtiyacı niye duydunuz? Devamında da “Dünyanın tamamen delirmiş olması hariç” diyorsunuz. Dünya nasıl delirdi veya kim delirtti?

Para ve güç peşinde koşmaktan topluca çıldırmış haldeyiz. Halimiz kırkıncı kattan düşen ve geçtiği her katta “buraya kadar her şey yolunda...” diyen adamınkine benziyor. Birbirimizin ne dediğini duymaya, halinden anlamaya zaman yok. Bu bizi egoistleşmeye itiyor. İçimizde doğan boşluğu da fanatizmle ya da uyuşturucularla dolduruyoruz. Şu durumda tek çıkış yolu mizah gibi. Ayrıca, romanın otobiyografik olduğunu sananlar çıkacağını tahmin etmedim desem yalan olur. Mizahı da biraz bu yanılsamanın üzerine kurmak istedim.

Devrim lanetlenmiş bir medyatik. Kendini yerle bir olmuş hissediyor. Medyatik olma tutkusu bir dönem toplumun önüne çok iyiymiş gibi kondu. Siz Magazin medyasının topluma kattıkları yada toplumdan götürdükleri konusunda ne düşünüyorsunuz?
Medya sadece şov dünyasından değil, kültürden, siyasetten, spordan, hatta ulusal güvenlikten bile magazin ağzıyla bahsediyor. Gazze’den Alaçatı’dan bahseder gibi bahseden dahi köşe yazarları var. Artık hiçbir şeyi derinlemesine öğrenmeye gerek yok! Vaat edilen ışıltılı dünya kollarını açmış bizi bekliyor! Tuzağa düşmek her zamankinden kolay. Devrim de bu girdaptan çıkmanın yollarını arıyor.

Devrim evliliğinde sürekli karısıyla denk olmadıklarını düşünüyor. Aşk denklik ister mi? Galiba aşk her şeyi hal etmiyor. Ne dersiniz?
Aşk dediğimiz içinde ego tatmini, sahip olma hırsı, bencillik gibi şeyler de barındıran, yarı-karanlık bir alan. Dengeye dönüşmesi kolay değil. Evlilikse denge üzerine kurulması gereken bir yapı. Haliyle, göründüğü kadar ilgileri yok. Eskiler işi biliyormuş, görücü usulüyle çözmüşler! Şaka bir yana, aşk genellikle çelişki üretir. Çözümleri üreten sevgidir. Gerçek sevgi insanın başkasının mutluluğuyla mutlu olabilmesi. “Aşk” ve “sevgi” diye iki farklı sözcüğe sahip olmaksa Türkçe’nin en büyük başarısı!

Hikayede ben en çok etkileyen bölüm Devrim’in babasıyla ilişkisi ve defterinden okuduklarımız. “Geçmiş değiştirilmez diye bir şey yok” diyor. Çok iddialı bir cümle. Geçmiş değiştirilebilir mi?
Kesinlikle evet. Geçmişi okuyuşumuzu değiştiririz ve birden her şey değişir. Geçmişi hep aynı şekilde görmeye şartlanmışız. Hepimizin birer kişisel resmi tarihi var. Oysa bir çocukluk anısını farklı açılardan okumak mümkün. Bu sayede anının bugüne etkisi de değişir. Tıpkı bir kitabı 10 yıl sonra tekrar okumak gibi. Cümleler aynıdır ama algımız değiştiğinden artık başka kitap olmuştur. Modern psikiyatriyle geleneksel doğu düşüncesinin hemfikir olduğu nadir noktalardan biridir bu.

"Tabanca” adlı parçanız çok beğenildi. Orada “İstanbul bana tabanca, şakağıma dayalı”. Böyle mi hissediyorsunuz?

Maalesef öyle... İstanbul artık uğruna Yahya Kemal’in şiirler, Münir Nurettin’in şarkılar yazdığı şehir değil. “Günah Şehri” filmindeki gibi bir yer. Daha geçenlerde uzaktan tanıdığım yaşlı bir çift evlerinde öldürüldü. Böyle bir şehri artık içli şarkılar anlatamaz, takdir edersiniz ki. Ancak “Tabanca” gibi şarkılar anlatabilir!

Söyleşinin tamamı Aydınlık Kitap Eki'nde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder